19 Ekim 2016 Çarşamba

Delifişek- Jose Mauro De Vasconcelos

Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi bu Şeker Portakalı’nın üçüncü kitabı. Yani Zeze’nin son hikayesi. 

Küçük Zeze’nin artık bir delikanlı olduğu ve hayatıyla ilgili önemli kararlar verip yol ayrımlarında nereye gideceğini seçtiği zamanlar. Daha küçücük bir çocukken oturmuş karakteri, iç hesaplaşamaları ve çatışmaları, arada kulağına başını derde sokacak şeyler fısıldayan şeytanı ve ilk aşklarıyla Zeze her zamanki Zeze. İşte bu yüzden dudağınızda buruk bir gülümsemeyle okuyorsunuz bu kitabı. 

Ben Şeker Portakalı’nda yakaladığım samimiyeti Delifişek’te de yakalayamamış olsam da severek ve hüzünlenerek okudum bu kitabı. Çünkü bu kitabın aslında Zeze’ye bir veda olduğunu biliyordum. 
Ayrıca Zeze hakkında yeni şeyler de keşfettim.
Kitabın oldukça ince oluşundan Zeze’nin vedaları kısa tutmayı sevdiği gibi, 
tüm o hayranlık uyandırıcı zekasına rağmen dikkatinin çabuk dağıldığı gibi. 
Ya da o kadar inatçıydı ki inadı uğruna kendini mutsuz edecek şeyler bile yapabileceği gibi.

Kısacası Zeze evimin ve kalbimin yeni bir üyesi haline geldi. Evcil hayvanım olursa ismini Zeze koyacak kadar ya da penceremin önündeki sardunyayla onunla dertleşirmiş gibi konuşacak kadar. 
Hala Zeze’yle tanışmadıysanız lütfen kendinize neyi beklediğinizi sorun. Sizi temin ederim pişman olmayacaksınız. :)

~
"Ben hiçbir şey olmak istemiyorum. Bende serseri ruhu var. Beni sevmek isteyen, olduğum gibi kabul eder."

"Neden gecenin esintisi içinde sallanıp duran şu karşıdaki hindistan cevizi ağacına dönüşmüyordum sanki?"

''Bir saniye sustuk, ikimiz de saatlerce, en azından arka arkaya iki yüz kırk saat konuşmak için deli oluyorduk.''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder