Keşke özlemin bedenimizi bu kadar çabuk ve kolay ele geçirmesine karşı koyabilseydik. Keşke özlem dudaklarımızdaki bir gülümsemeden daha fazlası olmasaydı.
Canımızı yakamasaydı ve ara sıra gözlerimizin uzaklara dalmasına izin vermeseydi. Özlem üstüne şiirler yazılmasaydı ve göz yaşları dökülmeseydi.
Canımızı yakamasaydı ve ara sıra gözlerimizin uzaklara dalmasına izin vermeseydi. Özlem üstüne şiirler yazılmasaydı ve göz yaşları dökülmeseydi.
Çünkü özlem kötü olmayan ama kötü hissettiren en sevdiğiniz kitabın son sayfasını okuyor oluşunuz gibi bir his.
Hayır hayır beni yine yanlış anladınız. Boğazımdaki düğümün sebebi eski ya da yeni aşkım falan değil. Zaten aşk ne onu da tam olarak bilemiyorum açıkçası. Tek bildiğim en yakın arkadaşımı ara sıra ağlatıyor, o kadar.
Benim özlemimse çok daha farklı şeylere. Mesela bir şehre, bir kaç dosta, bir arabaya ve yalnızca iki kez konuşabildiğim konuşurken de yanaklarımı fazlasıyla kızartan bir insana. -burada kulaklarıma ‘have you got color in your checks’ şarkısı doluyor. Lütfen dinleyin.-
Kendime mesken tuttuğum sokaklara ve isim verdiğim ağaçlarıma. Önünden geçerken fotoğrafını çekmeden duramadığım, ‘bir gün bu ev benim olacak’ dediğim her eve, sokağın ortasında karşılaşıp adını dahi bilmeden saatlerce konuştuğum elinde sıcak su torbası tutan yaşlı teyzeye.
Aynı zamanda adımı bile bilmeden beni dinleyen, kimseye anlatmadıklarımı anlattığım her bir insana.
En çok da farkında bile olmadan herkese özlem dağıtışıma. Ne de olsa bugünlerde özlem dağıtabilmek bile bir ayrıcalık.
Umarım hayatınız boyunca bol bol özlem dağıtırsınız. Çünkü özlem dağıtmayı bitirdiğiniz gün başlıyor aslında özlemek.
Bu yazı en son onun üstündeyken bir şeyler hissedebildiğim o şehre…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder